11 Ekim 2009 Pazar

KORTEJOLAR YAŞAMALI
























Tarık Dursun K

KORTEJOLAR YAŞAMALI

Bu insanlar sınıfsız,kimliksiz ve yapayalnızdır. Bu insanların çok şaşkınlık uyandıracak yaşam savaşları var. Şöyle bir tabir vardır Türkiye de: Aç mezarı yoktur. Doğrudur .Ama o insanların hikayelerini yazacak yazar yok. Diyeceksiniz ki sizin kuşağınız ne yaptı! Bizim kuşağımız da toplumun en yakınından tanıdığını zannettiği bir kesitinin serüvenlerini anlattı.
1950 li yıllarda İsrail devretinin kurulması büyük göç falan olayları sırasında ben esot ta otobüslerde biletçi olarak çalışıyordum.Otobüslerde üç posta çalışılıyordu.Sabahleyin, öğleden sonra ve akşam. O günün sabahını ve ya o günün başlangıcı olan sabahı unutmak mümkün değil. Ben evden çıktım ayak seslerim korku filmlerindeki gibi büyük gürültü çıkarıyor gibi geldi bana. Durağa geldim genel bir servis arabası vardır ,biletçileri,şöförleri kontrolörleri alır ve garaja götürür. Garaj Basmanenin oradaki garajdı. Beni de alacak olan otobüsün gelmesi için durağa gittim. Durakta iki üç kişi vardı ve inanılmaz sessizlik hakimdi. Alacakaranlık hikayeleri vardır ya onlar gibiydi.Ürküntü vericiydi. Servis arabasıyla garaja gittiğimiz de haberi öğrendik. Yahudiler o gün sabaha karşı çekmişler gitmişler. Bir şehrin bağırsaklarını, beynini kalbini tüm organlarını her şeyini boşaltmışsınız ve çengelde asılı olarak kalmış.Ben böyle bir şeye rastlamadım.Ondan sonra arkası geldi tabi. Boyozlar gitti, Süpyeler gitti her şey gitti. Yalnız İzmirin bir güzel yanı vardır Lahmacuna yenilmemiştir.

RIZA BEY AİLE EVİ

Rıza Bey Aile Evi, benim için bir “olgu” ydu: Hergün önünden gelip geçtiğim, daha henüz”apartman” geleneğinin oluşmadığı dönemlerdi o günler. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış, çiçeği burnunda, beylik deyimle başında kavak yelleri esen bir delikanlıydım.Şiir yazıyordum, her şeyi şiir olarak görmeye çalışıyordum: İzmir’i, kadınları, denizi,İnciraltını, Alsancak’ı, eski vapur iskelesini,Karşıyaka’yı,Ferihan’ı… Rıza Bey Aile Evi şiir değildi elbet, roman mıydı, hikaye miydi? Belki de uzun hikayeydi , olabilir. Otobüs biletçiliğinden kaçıp kaçıp Bahribaba Parkı’na gider, oturur, yöneticilerin ihanetine uğramamış körfezimizi seyreder, şiir kurar, sonra kalkıp Halkevi’ne ağır adımlarla yürürdüm. Rıza Bey Aile Evi’ni o sıralarda “keşfettim”. Düşünebiliyor musunuz: bir kapıdan giriyorsunuz on adım yürüyorsunuz ve denize ulaşıveriyorsunuz. İki yanda iki sıralı odalar. O odalarda kendilerince birer dünya kurmuş insanlar. Hepsi de İzmirli ama! Çok büyük yazarlar vardır, anlatırlar: Günler günü yazacakları romanın başkişilerini gidip yerlerinde görür, inceler,kılı kırk yarıp romanlarına aktarırlarmış. Ben onlardan değilim. İzmir dışına düştüğümde nice İzmir hikayelerim arasında”Rıza Bey Aile Evi” ni kurdum günlerden bir gün. Kişilerini de bir zamanlar aralarında yaşadığım, içlerinden çıktığım insanlar arasından seçtim, kurguladım. Rızabey Aile Evi’ni yazdım.İyi de ettim.
Kitaptaki karekterler bütünüyle değilse bile, yine de gerçeklik payı çokca olan kişilerdir. Hiçbiri Rızabey Aile Evi’nde oturmadılar, öylesine bir serüveni yaşamadılar. Onlara o Rızabey Aile Evi’ni de, o serüveni de ben layık gördüm. Hulisi, gerçekten Hulusi değildi; Bahriyeli Cemal de öyle. Adların bir önemi var mı? Fatma’yı her zaman sevdim. Tariş’teki kantar katipliğim sırasındaki işçi kızlarını da. Sıcak, Remarque ya da, İsrati kahramanlarına yaraşır dostluklar, ancak İzmir insanında bulunur dostluklardır. Gazete koleksiyonlarını karıştırın, benzeri dostluk destanlarına kolaylıkla rastlayacaksınız.

Tıpkı eski güzel evlerin, sokakların, tahta iskelenin,”boyoz”un, eski sevgililerin, tramvayların, yalı evlerinin, kadın banyolarının,cumbalı sakız tipi evlerin giderek yok olduğu gibi… Mezarlık başındaki hanların “Asri Sinema”nın: O güzelim 36 kısım tekmili birden gösterilen seriallerinde yok olmaları gibi. Rıza Bey Aile Evi de yok artık. Yıkıldı. Ben görmedim. İyiki görmedim,çok acıyacaktım çünkü. Bir buldozer gelmiş ve bir saat içinde yerle bir etmiş Rıza Bey Aile Evi’ni. İzmirli bir okurun bana ertesi gün gazetede çıkan haberi resmiyle birlikte gönderdi, oradan okuyup öğrendim ben de.

"Peki , Rıza Bey Aile Evi yıkıldı da İzmir'de aile evlerinin köküne kibrit suyu ekildi ve yoksul insanlar her türlü uygarlığın nimetlerini içeren yeni evlere mi kavuştular? Hiç sanmam! Rıza Bey Aile Evleri olmadan İzmir mi olurmuş? Yoksullar kentinde nohut oda bakla sofa evcikler, her zaman, ama her zaman, ama her zaman Rıza Bey Aile Evi'dir. Bu düzende de Rıza Bey Aile Evi olarak kalacaktır. Bu yüzden bence Rıza Bey Aile Evleri İzmir'de hala yaşıyor."

İZMİR’İN BABİL KULELERİ

İzmir büyük bir Aile eviydi. İçinde Babil kulesi gibi çok diller konuşuluyor, çok ırktan insanlar bir arada yaşıyor . Çok yadırgatıcıdır , ben sizin Arnavut, ermeni,rum, Levanten ötekinin Boşnak, diğerinin Yahudi kürt ya da arap olduğunu ne önemsedik, ne ciddiye aldık ne de sorduk. Bizim için Doğan Boşnak Doğa idi,kürt memoydu.
Mahallemiz, yaşama biçimimiz İzmir in büyük bir aile evi şeklinde oluşu insanları daha sıcak bir yakınlaşmaya itti. Çok yadırgatıcı gelecek ama evlerimizin kapısı açıktı. Aile evleri apartman gibi çok katlı üst üste yapılardan oluşmuyordu. Bir koridor boyunca sıralanmış odalardaki insanlar birbirlerinin her şeylerini de biliyorlardı. Aile evinde yaşayanlar birbirlerine her bakımdan destek çıkardı.Göz hakkı vardı, burun hakkı diye bir şey vardı. Bunlar artık geldi ve geçti.Eger bütün evi saran bir mahalleyi ızgara işi yapıyorsanız mutlaka dagıtım olurdu. Peki nereye gitti bu adamlar!Yaşar Kemal in dediği gibi o güzel adamlar o güzel atlarına binip nereye gittiler!
Aile evlerinde oturan Yahudilerin ortak düğünleri oluyordu. Örneğin sivastan alevi geleneklerine göre bir düğün yapılıyor çingenesi de gelirdi, arnavutu da gelirdi, rumu da gelirdi ,Giritlisi de gelirdi. O insana hüzün veren bir dayanışmaydı. Onların tek örneği aile eviydi. Aile evleri bilinçsizce kömün yaşamıydı .İzmir Birleşmiş milletler değil babil kulesi gibide sabahleyin akıl almaz şekilde canlılık olurdu, tulumbadan su çekilir ,traşlar olunur, tuvalete girip çıkma kavgaları yapılır o sırada havada, Rumca, Kürtçe, Hırvatça ,Boşnakça,İbranice kelimeler dolaşıyor Kaposibe diyor biri dobro dobro diyer öteki. Bunlar geçmelimiydi bitmelimiydi. Silinmelimiydi bilemiyorum. Hayat yürümesine devam ediyor. Yaşam sürdürülüyor.değişime de aykırı düşmemek koşuluyla her şey yeniden kuruluyor.
Giden sevgiliye Kuş mu ne uçtu gitti, tayyaremi ni düştü gitti.
Kendinizi anlatırsanız hikaye hikaye olur gerçek gerçek olur.
Evet bitti.bizim hikayemiz budar hepsi hikaye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder